Magnezyum insan yaşamı için gerekli olan bir mineraldir. Ortalama bir yetişkin vücudu, insan vücudunun bir parçası olarak 25 gram magnezyum içerir. Bu mineral yüzlerce vücut işlemi için gereklidir ve aynı zamanda bir elektrolittir.
“Nezaketten öldürmek” deyişini hiç duydunuz mu? Nezaket ve öldürmek gibi birbiriyle zıt ve çelişkili anlamları olan kelimelerle bir şey anlatmaya kalkışmak pek de hoş olmasa gerektir. İnsanları yaşatmaya çalışmak çok daha uygun olmaz mı?
İşler istediğiniz gibi gitmediğinde kendinize ne dersiniz? Yıllar önce bir devlet kuruluşu için bir eğitim çalışması yürütmekle görevlendirilmiştim. Kadrosu az, iş yükü çok olan bölümün müdürü, bazı formların kayıt ve dosyalanmasında on sekiz ay geriden gittiklerini anlattı. Haftanın her günü dairenin önünde uzun kuyruklar oluşuyor, insanlar daha mesai saati başlamadan gelip ellerinde evrakları beklemeye başlıyordu. Kendisine bu kadar bunaltıcı koşullara nasıl dayanabildiğim sordun. “Bunun için bir felsefenizin olması gerekir” dedi. ' Akıllı kadın. Bu çalışkan yöneticiyle tanışma zevkini tattığım günden beri, insanlara “Felsefeniz nedir?” diye sormak hoşuma gidiyor. Çünkü bu, hayatı yaşama tarzlarını anlamanın anahtarını oluşturuyor. Friedrich Nietzsche şöyle demişti: “Yaşamak için bir nedeni olan her şeye katlanır.” Sizin yaşama nedeniniz nedir? İnsanların ve zamanın sınavından geçebilmek için bir felsefeye özellikle ihtiyacınız vardır. Duygusal tepkilerinizi, sizi sabote etmek yerine desteklemeleri için yeniden programlamanız önemlidir. Olumsuz bir şey olduğunda yapıcı felsefeniz devreye hemen girer ve meydan okumalara öfkeyle değil, itidalle yaklaşmanıza yardımcı olur.
“Bana gerçekten korkunç bir şey yapmış olan birisini nasıl olur da aklımdan çıkarabilirim?” diye düşünebilirsiniz. Bir seminerde Eleanor Roosevelt’in sözünü duvarda asılı bir pankartta ilk gördüğüm günü hiç unutmayacağım. Deyişini biraz değiştirip şöyle demiştim: “Rızamız olmaksızın, hiç kimse öfke duygusuna kapılmamıza yol açamaz.” Bir katılımcı itiraz etmişti: “Ne tür insanlarla birlikte çalışıyorum bilemezsiniz. Birisi yüzüme bağırdığında bu beni çıldırtmamalıdır mı demek istiyorsunuz?”
İçinizdeki hınçtan nasıl kurtulabileceğinizi biliyor musunuz? Birkaç yıl önce koridorun duvarlarını resimlerle donattığında, sekiz yaşındaki oğlum Andrew’ın başı oldukça derde girmişti. Olaydan dolayı aldığı mola sona erip de yanıma geldiğinde, ayağıyla önündeki halının üstünde daireler çizmeye başladı. Affedilmiş olduğundan ve kendisini hâlâ sevdiğimizden emin olmak istiyordu. Sonunda başını kaldırıp tatlı bir sesle, “Anneciğim” dedi, “taze bir başlangıç yapabilir miyim?” Bu basit söz daha sonra evimizde bir gelenek haline geldi. Belki sizin evde de olabilir. İnsanlar birlikte yaşar ve çalışırken hatalar yaparlar. Kendilerini kaybedip ileride pişman olacakları şeyler söylerler, sinirlenirler ve kötü günler yaşanır. Elinizde, çatışma defterlerini kapatıp atmada kullanacağınız sözel bir alet yoksa, bu üzücü öykü tekrar tekrar sizi rahatsız edecektir. Haftalar, aylar, hatta yıllar önce olmuş olayları bir türlü kafanızdan atamayacaksınızdır. Yazar David Viscott’un özlü bir şekilde ifade ettiği gibi, “İncinme yaşlandıkça öfkeye dönüşür.” Bu dertler birikir, söz konusu kişiye karşı normalde beslediğiniz saygı ve ilginin yerini alır ve benzersiz üzüntülere yol açar.
Ya bütün bu teknikleri uygulamanıza rağmen bir şey olmazsa? O zaman zorbanın biriyle, bilinçli ve kasıtlı olarak insanları ayaklarının altına almak isteyen birisiyle karşı karşıyasınız demektir.
İsteklerinizi savunmaya hazır mısınız? Sadece geçerli bir nedeniniz olması yeterli değildir. Önce kendi adınıza konuşabilecek cesareti toplamanız ve sonra fikirlerinizi, karşınızdakini evet demeye yöneltecek bir zamanlama, duyarlılık ve maharetle sunmanız gerekir.
İşinizi ya da dostluklarınızı riske atmadan nasıl hayır diyebileceğinizi öğrenmek ister misiniz? Tongue Fu büyük ölçüde, hem kendi haklarınıza hem de aynı zamanda başaklananınkine saygı göstermeyi öğrenmekle ilgilidir. Bu kolay değildir. Ne zaman kendinizi, ne zaman başkalarını başa alacaksınız?
Bir şeyin, açığa çıkarmak gerekecek kadar önemli olup olmadığına nasıl karar verebilirsiniz? Ne zaman kapalı tutmak, ne zaman açığa çıkarmak gerektiğini nasıl bilebilirsiniz? Karşı karşıya gelmek ya da gelmemek, işte bütün mesele bundadır. Birisini sadece size karşı davranışından hoşlanmadığınızda karşınıza almak zekice bir yaklaşım değildir. Zekice olan, birisini karşınıza almadan önce bunun bütün olası sonuçlarını gözden geçirmektir.
Kendisini görür görmez kafanızı hemen öbür yana çevirmenize neden olacak kadar sevimsiz birisini tanıyor musunuz? Hayatınızda, sadece adlarının geçmesi bile gözünüzde olumsuz bir imajın canlanmasına yeten, kendileriyle anlaşması olanaksız kişiler var mı?
Arabanızla yolda giderken, birden bütün şeritlerin, trafik ışıklarının, kaldırımların ve trafik levhalarının yok olmuş olduğunu görseniz neler hissedersiniz? Büyük bir kaos olur, değil mi? Hiç kimse kendini emniyette hissedemez. İnsan davranışının çoğunun kuralları vardır. Trafik kuralları sayesinde karşı yönden gelen arabaların yanından hiç çekinmeden geçebilirsiniz, çünkü öteki sürücülerin de kurallara uyacağına inanırsınız.
Size gerçekten kulak veren birisini biliyor musunuz? Bu kişi niçin bu kadar iyi bir dinleyici? Size bölünmeyen dikkatini armağan ettiğinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Hakkında ne düşünüyorsunuz?
Birisi abartılmış kelimeler kullandığında ne hissedersiniz? “Beni hiç dinlemiyorsun?” “Hep geç kalıyorsun.” “Her şey senin istediğin gibi olsun istiyorsun.” Aşırı sözler aşırı tepkileri kışkırtır. Gibran’m da belirttiği gibi, herkes, bütün, her zaman ve hiç kimse gibi kuvvetli kelimeler genellikle hakikate dayalıdır. Hakikat abartıldığında diğer kişiler kendini kaybeder, ya hep ya hiç nitelendirmelerini adil bulmayarak şiddetle protesto eder ve hemen istisnalara işaret etmeye başlarlar.
Birisi ricanızı reddederse ne hissedersiniz? Örneğin, “Ücret çekimi biraz erken alabilir miyim? Hafta sonu Los Angeles’a gideceğim” diye soruyorsunuz ve şefiniz kabaca yanıtlıyor: “Hayır, alamazsınız çünkü bordro daha henüz onaylanmadı.” Hayır ve alamazsınız çünkü sözcüklerinin nasıl yüzünüze kapatılan sözel kapılar gibi olduğunu görüyor musunuz? Bu sözcükler sizinle öteki kişi arasında bir karşıtlık ilişkisi doğurmaktadır, çünkü istediğinizi vermemektedir.