Blog yazılarımızı okumak için tıklayın

Mutluluğun Sırları - Nezaketten Yaşatın

Tarih: 30.03.2023 09:00
Mutluluğun Sırları - Nezaketten Yaşatın
“Nezaketten öldürmek” deyişini hiç duydunuz mu? Nezaket ve öldürmek gibi birbiriyle zıt ve çelişkili anlamları olan kelimelerle bir şey anlatmaya kalkışmak pek de hoş olmasa gerektir. İnsanları yaşatmaya çalışmak çok daha uygun olmaz mı?
Hangi inanç ya da dinden olursanız olun, maneviyatınızı ifade eden bir sözcük mutlaka vardır. Bu göze görünmez yaşama kudreti Japonca’da ki sözcüğüyle ifade edilir. Çinliler ise bu enerjiye çi derler. Dövüş sanatlarında eksi ki ile artı ki’den söz edilir, dışarıya hangisini yansıtacağımızın tercihi bize aittir. Ki’niz ne kadar pozitif olursa, başka insanların negatif enerjisine karşı o kadar bağışık olursunuz. Yıldız Savaşları filmindeki Luke Skyvvalker’ın deyişiyle söylersek, karanlık taraftan çok aydınlık taraf için çalışan bir kuvvet olabilmek için kudretli bir maneviyatı nasıl geliştirebilirsiniz?
Pygmalion İlkesinin (bazen Bumerang Yasası de denir) size karşı değil, sizin için çalışmasını sağlayabilirsiniz. Bunun anlamı şudur: “Ne verirseniz, onu alırsınız.” Eğer insanlara kuşku ve küçümsemeyle davranırsanız (karanlık ya da eksi ki),onlar da size aynı şekilde davranır. Gösterdikleri tepki sizin algılamanızı doğrular, böylece aynı tutumu sürdürürsünüz ve dünyanın husumetle dolu olduğuna ilişkin görüşünüz için daha çok kanıt ortaya çıkmış olur... karamsar kısır döngü sürüp gider.
Tersine eğer insanlara onur ve saygıyla davranırsanız (aydınlık ya da artı ki),aynı şekilde yanıt vermeleri çok daha muhtemeldir. Dostça tepkileri dünyanın ihtimam dolu bir yer olduğu görüşünüzü kuvvetlendirir, bu da sizin davranışınızı destekleyip pekiştirir ve iyimser döngü yukarıya tırmanmaya devam eder.

Ki Kavşakları

 “Huzurlu olmak, içe dönük örgütlü olabilme yeteneğidir; kafa karışıklığı, güçlük, çatışma ya da karşıtlıklar ortasında iç sükûnetinizi koruyabilmek demektir.”
                                                                                                                                     - NORMAN VINCENT PEALE
Bu ilkeyi günlük yaşamınızda nasıl uygulayabilirsiniz? Bir terslikle karşılaştığınızda kendinizi bir ki kavşağına gelmiş gibi düşünerek. Aşağıya giden yolu ya da yukarıya gideni tercih etmek elinizdedir. En azından, hangi yolu seçeceğinize karar vermek için birkaç saniye düşünebilirsiniz.
Hemen tepki gösterip birkaç seviyesiz söz söylemenize izin verirseniz, aşağıya giden yola sapmışsınız demektir ve ağzınızdan çıkan sözler sizi daha da hızlandırır. Bu yolu seçmek çoğu zaman daha kolaydır ve çok daha caziptir. Ne var ki, çığ çabucak hız kazanır, eksi ki’niz giderek yoğunlaşır ve sizi iyice aşağıya, insan ruhunun karanlık yanına götürür.
Eğer birkaç saniye düşünüp olayla ilgili birkaç iyi söz sarf etmeyi başarabilirseniz (kökleşmiş sevecen felsefenizin devreye girdiği yer burasıdır),çok daha olumlu bir eylem hattı tutturabilirsiniz ve artı ki’niz sizi hemen çekişmenin üstüne yükseltir. Bu yolu tercih etmek genellikle daha çok çaba gerektirir, ama hepsini aşıp tepeye vardığınızda gözlerinizin önüne serilen manzara tırmanmaya değecek kadar güzeldir.
İdeal durumda, çevrenize barışseverlik yansıtmaya kararlı olmanız, insanları size kaba davranmaktan alıkoyar. Çicero, “Nezakette ısrar etmek kötü huyluları fetheder” demiştir. Ama gerçekte bunun her zaman böyle olmayacağım bilirsiniz. Ne var ki önemli olan, karşınızdaki insanı olumlu yönde etkileyin ya da etkilemeyin, onurlu davranmada ısrarlı olmanızın kendi açımızdan bir ödül anlamına gelmesidir.
Kurt Vonnegut, “Ancak fikirlerimiz insani olduğu kadar sağlıklıyızdır” diye yazar. Düşmanca olmak yerine insansever olmayı tercih ettiğinizde, bütün zamanlar için durumsal olmayan bir konum almış olursunuz. Ne olursa olsun olumlu enerji yansıtmayı seçerseniz, akimız ya da ruhunuz kışkırtmalardan uzak sakin kalır. Bu sayede iç huzurunuz nerede bulunduğunuz, kiminle karşı karşıya olduğunuz ya da ne olduğundan bağımsız kalır, onu gittiğiniz her yere birlikte götürebilirsiniz.
Sürekli İyilik
“İyilik, ne kadar küçük de olsa, hiçbir zaman boşa gitmez.”
                                                                                                                                                                          - EZOP
Hayat bana iç huzuruyla ilgili bu düşüncelerimi sınamak için birçok kez fırsat sundu. Bir keresinde, bir Tongue Fu seminerinin ardından yanıma gelen bir beyefendi, bana iltifat etmek amacıyla, “Şu hemşireyle cerrah öyküsünü çok beğeniyorum. İnsan ikinci kez dinleyince daha iyi anlıyor” dedi.
Kendisine, “Seminerlerime daha önce de katılmış mıydınız?” diye sordum.
“Hayır” dedi, “ama aynı öyküyü son eyalet kongremizde kelimesi kelimesine bir başka konuşmacıdan dinledim. Yaptığı sunuş aslında sizinkine çok benziyordu. KÖH Trenine atlamaktan, Unutulacak ve Kullanılacak Sözlerden ve Ustaca Çıkmaktan söz etti.”
Şaşırmıştım. Bunlar benim öykülerim ve benim fikirlerimdi. Bunları geliştirmek ve inceltmek için çok zaman harcamıştım. Bu kişinin bunları alıp bana hiç atıfta bulunmadan kullanması ne kadar büyük bir küstahlıktı. Çok kızmıştım. Akşam bir başka konuşmacı dostumu arayıp bana akıl vermesini rica ettim.
Maggie şöyle dedi: “Sam, bu durumda ne yapman gerektiğine iyi karar vermelisin, çünkü bizim işimizde bu tür şeyler çok sık olur.” Sonra, “Yılda kaç konuşma yapıyorsun?” diye sordu. “Yaklaşık yetmiş beş” dedim. “Ortalama kaç dinleyicin oluyor?” Cevap verdim: “Otuzdan üç bine kadar değişiyor.” Maggie rakamları çarpıp toplayıp şu sonuca vardı: “Demek ki, anlattıklarını yılda en az yirmi beş bin kişi dinliyor. Bunların bazılarının senin tekniklerini alıp kendilerininmiş gibi başkalarına anlatmasında şaşılacak bir şey yok. Ya bunların peşine düşüp onları ikaz edeceksin ya da ne halleri varsa görsünler diyeceksin.
“Sen niçin bu iştesin?” diye sordu Maggie. “Mümkün olduğu kadar çok insan için bir fark yaratmak için elbette” diye yanıtladım. “Öyleyse” dedi, “birisi senin öykünü anlatıyor ve insanlar bundan yarar sağlıyorsa, bu senin arzu ettiğin şey olmuyor mu? Cimri ve mülkiyet düşkünü olabilirsin, ama bu seni sadece sinirli yapar. Devamlı, birilerinin senin fikirlerini çalmakta olduğundan endişe eder durursun.
“Bunun yerine bolluk içindeki bir yerde yaşadığını düşün. Elindeki materyal konusunda cömert ol. Bunları yaygınlaştırmaları için insanları yüreklendir. Uzun vadede bu seni çok daha mutlu edecektir.”
Daha sonra Maggie’nin öğütlerini (bütün yazar ve konuş­macılar öğüt verir) hayata geçirmek için birçok kez fırsatım oldu ve onun haklı olduğunu gördüm. Hangi meslek ya da işte olursanız olun, her zaman sizin malzemenizi çalacak kendini bilmezler olacaktır. Aşağıya giden yolu seçip kafanızı buna takarsanız, kendinizi kötü hisseder ve değerli zamanınızı küçük mülkiyet kavgalarında boşa harcarsınız. Onun yerine yukarı giden yolu seçin, elinizdeki malzemeyi paylaşın, değer katmada yoğunlaşın ve “insanlara iyi niyetle yaklaşma” tutumunu devam ettirin. Maggie’nin bilgece önerdiği gibi, bu size daha iyi bir varoluş sunacaktır.

Aloha Sunun

 “Seven bir yürek en hakiki bilgeliktir.”
                                                                                                                                                   - CHARLES DICKENS
Hawaii adasında yaşayanlar iyi niyeti kendilerine özgü bir şekilde tarif ederler, onu aloha diye adlandırırlar. Hawaii’de genellikle içten bir selamlama ve yolcu etme sözcüğü olarak kullanılan aloha, başkalarının iyiliği için bencil olmayan, diğerkâm bir kaygı anlamına gelir. Aloha koşulsuz sevgi demektir. Marie Curie şuna inanırdı: “Bireyleri geliştirmeden daha iyi bir dünya inşa etmeyi umamazsmız. Bunun için her birimizin, hem kendisini geliştirmek için çaba harcaması, hem de bütün insanlık için genel bir sorumluluk duyması gerekir. Kendileri için daha yararlı olabileceğimizi düşündüğümüz insanlara yardımcı olmak görevimiz olmalıdır.”
Kendisini içi geçmiş bir otobüs sürücüsü olarak tarif eden Mae, benim Tongue Fu seminerime parasını kendi cebinden ödeyerek katılmıştı. Emekliliği gelinceye kadar daha üç sene bu işi götüremeyeceğine inanıyordu. “Bu seminere ihtiyacım var” demişti, “artık dayanamıyorum, para bozmamızın mümkün olmadığı orada koskoca harflerle yazılı olmasına rağmen, insanların benden para üstü istemesinden bıktım usandım. Trafiğin en kalabalık olduğu saatte, adamın biri burnuma bir harita uzatıp bana gitmek istediği yeri gösterip nerede inmesi gerektiğini soruyor. Sırt çantalarını ve çocuk arabalannı otobüslere almamız yasak; bunlara izin vermeyince insanlar öfkelerini benden çıkarıyor. Gençler, o büyük müzik kutularının sesini kısmalarını istediğimde, bana ağızlarını geleni söylüyorlar. Ne yapabilirim? Otobüsler hayvanat bahçesinden farksız.”
Seminerin sonuna doğru, Victor Frankl’ın felsefesinden ve Pygmalion İlkesinden söz ettikten sonra, bu belediye iş göreni söz alıp şunları söyledi: “Aloha ruhunu tam olarak ne zaman yitirdiğimi hatırlamıyorum, ama şu anda gelmiş olduğum durumdan hiç memnun değilim. Fakat yolcuların kabalıklarına nasıl son vereceğimi artık biliyorum. Yapmam gereken tek şey, onlara kaba davranmaya son vermektir.”
Mae, eksik olmasın, daha sonra bana kaydettiği ilerlemeyi anlatan bir mektup yazdı. “Eskiden sabahları işe zorla, istemeye istemeye giderdim. Şimdi bir an önce işe başlamayı gözlüyorum. Sabahları göreve giderken artık boynuma bir çiçek çelengi takıyorum ve gün içinde bu çiçekleri işine yarayacak gibi görünen birisine hediye ediyorum. Dün, çiçekleri her zaman otobüse tek başına binen yaşlı bir bayanın boynuna taktım. Bunun üzerine, yıllardır kendisine çiçek veren hiç kimse olmadığını, kendisini “Bir Günlük Kraliçe” gibi hissettiğini söyledi. Çelengimi önceki gün de bir Japon çifte armağan ettim. Çok sevinen çift bir başka yolcudan, ‘otobüs sürücüsü sevimli bayanla’ birlikte bir resimlerini çekmesini rica ettiler. Bu çelenkler benim sembolüm haline geldi. Bana alohayla davranmam gerektiğini hatırlatıyorlar; ve biliyorsun, insan bunun karşılığını alıyor.”
Bu bayan otobüs şoförünün heyecanla keşfetmiş olduğu gibi, insanların size davranış tarzını değiştirmenin en iyi yolu kendi davranış tarzınızı değiştirmektir. Aloha sunmayı tercih etmesi, hem kendi dünyasını hem de temas ettiği öteki insanların dünyasını zenginleştirmiştir.
Bir İyilik Kozası Oluşturmak
‘‘Kalite arzu ediyorsanız, ona sahipmişsiniz gibi davranın. - mış gibi’ teknikini deneyin.”
                                                                                                                                                      - WILLIAM JAMES
Böyle bir iyilikseverlik ruhuna ulaşamayacağınızı mı düşünüyorsunuz? Ünlü Nike reklamında dendiği gibi, “Sadece yapın!”
Davranışlarınızın “münasebetsiz mi, yoksa hoş mu” olduğunu görmek için ilk başta kontrol etmeye çalışmaktan başka bir yol yoktur. Eğer söylemek ya da yapmak üzere olduğunuz şey başkalarına karşı soylu bir tutum içermiyorsa, o zaman en iyisi susun. Yüce gönüllülük, gönül zenginliği, duygu asaleti ve ruh cömertliği sıkıntılara soğukkanlılıkla göğüs germeyi mümkün kılar, adiliğe ve intikamcılığa tenezzül etmemeyi getirir ve değerli amaçlar için özveride bulunmayı sağlar.
Bu sözleri lütfen bir kere daha okuyun. Çünkü bunlar Ton ­ Gue Fu’nun esasını özetlemektedir. İyiliksever olmayan kavramları kişisel felsefenizden uzaklaştırmaya karar verin. “İyi olmayı tercih ediyorum” ya da “Soğukkanlı ve sevecen olacağım” diyerek, intikamcı tepkilerin kökünü kurutun. Kindar duygulara kapılmak yerine, aklınızı nasıl davranmak istediğinize yöneltin.
Bir yoga öğretmeni iç huzura ulaşmak için ‘-mış gibi’ teknikini kullanmaktadır. Çevresine huzurlu ve sakin bir ruh hali yansıtan bu bayan, kendisine gurusunu (bilge öğretmen, sözlük anlamı “daha önce doğmuş olan”) model almaktadır. Anlattığına göre, ne zaman sıkıntıya düşerse, kendisine gurusunun böyle bir durumda nasıl davranacağını sormakta ve ona göre davranmaktadır. Gurusu hiçbir zaman sinirlenmemekte, her zaman ruhu kötülüklerden arınmış gibi durmaktadır. Ruhu kötülüklerden arınmış demek, rahat görünmek, düşünceli ve özenli bir izlenim vermek, iyiliksever bir mizaç sergilemek demektir. Yoga öğretmeni bayan gurusunu örnek alarak felsefesini böyle bir mizaç üzerinde kurmaya karar vermiş.
Takdir ettiğiniz bir kişiyi kendinize örnek almak, bir beceriyi hızla kazanmanın zamanın sınavından geçmiş bir yoludur. Yogi Berra şöyle der (zaten bunu başkası diyemezdi): “Sadece bakarak birçok şey gözlemleyebilirsiniz.” iyilik timsali birisini gözleyerek birçok şey öğrenebilirsiniz. Ateş altında soğukkanlılığını koruyabilen tanıdığınız kimler var? Zor bir durumda kaldığınızda onların yaklaşımını benimseyin ve onların davranacağı gibi davranın.
Ki’nizi Geliştirin
- MUHABİRİN SORUSU
 “Batı uygarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz? ”
 “Sanıyorum, iyi bir fikir.”
 - MAHATMA GANDİ’NÎN YANITI
Atölye çalışmalarımızdan birinde bir mühendis söz alıp şunları söyledi: “Bunlar bana göre biraz New Age’ciliği andırıyor. Kan basıncımızın kaynamasına imkân vermeyecek pratik yöntemleriniz yok mu hiç?”
İyi bir soru. Yoga öğrenmek, meditasyon yapmak ve aikido hafif dövüş sanatını öğrenmek barışçı bir ruh hali geliştirmek için mükemmel yollardır. Kaos anlarında soğukkanlılığınızı muhafaza etmenize yardımcı olacak iki özel teknik daha vardır.
Şu sözü duymuşsunuzdur: “Ruhunuz kısa kalıyorsa uzun bir yürüyüşe çıkın.” Ruhunuz sıkışmışsa ve uzun bir yürüyüşe çıkamıyorsanız derin bir nefes alın. Düzensiz ve sığ nefes almak panikleme getirir, kafa karıştırır. Yoga ustaları ve dövüş sanatçıları ritmik ve derin nefes almayı öğrenerek ki’lerini ve ruh hallerini kontrol altında tutarlar. Nefessiz kalırlarsa neşelerini yitireceklerini ve kontrolü kaybedeceklerini bilirler.
Her gün beş dakika yoğun alıştırma yaparak karnınızdan solumayı öğrenebilirsiniz. Sakin bir yer bulun ve dikkatinizi çekebilecek şeyleri çevrenizden uzaklaştırın. Bütün dikkatinizi hava alıp vermeniz üzerinde yoğunlaştırın. Havayı burnunuzdan içinize çekerken oksijeni dörde kadar sayıp karnınıza doldurun. Sonra, aikido ustası Tohei’nin tavsiye ettiği gibi, “nefesinizi öyle dışarı verin ki cennetin sahillerine gitsin. İlk başta rahatsız olabilirsiniz, ama bu alıştırmayı yapmaya devam ederseniz, kendi bedeninizi unutacağınız ve soluk alıp verme dışında hiçbir şeyin olmadığı, huzur dolu bir dünyaya adım atacağınız bir aşamaya ulaşırsınız.”
Bunun tehdit edici bir durumla karşılaştığınızda size nasıl yardımcı olacağını mı düşünüyorsunuz? Karından nefes almak, doğal kaç ya da dövüş tepkisine karşı koyan elle tütülür bir araçtır. Törenleştirilmiş nefes alma sizi fiziksel (nabzınız ve kan basıncınız düşer) ve zihinsel (zihniniz durulur ve sakinleşir) olarak gevşetir. Eğer kuşku duyuyorsanız, bir kere deneyin. Korkunuzdan başka kaybedeceğiniz bir şey yok.

O Noktanızda Bir Bütün Haline Gelin

 "Herkes huzuru kendi içinde bulmalıdır. Ve bunun gerçek bir huzur olması için dış koşullardan etkilenmemesi gerekir.”
                                                                                                                                                  - MAHATMA GANDİ
Dövüş sanatçıları “kafalarının içinde” olurlarsa, kafalarının karışacağını ve istikrarsızlaşacaklarım bilirler. Saldırıya uğradıklarında enselerinin üzerinden tepki gösterirlerse zihinsel ve fiziksel bakımdan dengelerini kaybederler ve daha güçlü kuvvetler karşısında zayıf kalırlar.
Bunun yerine, bilinçlerini aşağıya indirmeyi ve “karınlarından düşünmeyi” öğrenirler. En eski zamanlardan beri karın boşluğu - o nokta olarak da adlandırılır - gerçek insan gücünün doğduğu yer olarak kabul edilir. O noktanızı korursanız, ayağınızın yere sağlam bastığını ve dengenizi muhafaza ettiğinizi hissedersiniz. Bu kulağa gizemli gelebilir, ama dövüş sanatçıları bunu binlerce yıldır uygulamaktadır ve en korkunç koşullarda bile sıkı ve odaklanmış durabilme yeteneklerinin özünde yatan budur
Belki de bunun bir gösterisine tanık olmuşsunuzdur. Bir dövüş sanatçısı izleyiciler arasından birkaç kişiyi sahneye davet eder ve onlardan kendisini havaya kaldırmalarını ya da dengesini bozmalarını ister. Bunu yapmak ilk başta çok kolaydır, çünkü gösterici o noktasını uygulamaz. Bir izleyici tek parmağıyla ustayı geri iter ya da iki izleyici birlikte onu kolaylıkla havaya kaldırır.
Sonra usta zihnini aşağıya indirir ve ağırlığını hara’smda (vücudun karın boşluğuna denk gelen ağırlık merkezi için başka bir terim) toplar. Ayakları yere o kadar sağlam basar ki, izleyicilerin onu yerinden kıpırdatması, ne yaparlarsa yapsınlar mümkün olmaz.
O noktanızla nasıl bir bütün haline gelebileceğinizi anlamak için dövüş sanatları eğitimi görmüş olmanız şart değildir. Oğullarım bunu daha ilk aikido derslerinde öğrendiler. Kavramın basitliğinden ve getirebileceği sonuçlardan hayranlığa ka-_ pilmiş bir şekilde, “Gerçekten de işe yarıyor!” diye nara atıyorlardı. Okulda oyun sahasındaki kabadayılar tarafından yere savrulmalarına artık izin vermeyecekleri için sevinçten uçuyorlardı. Kendilerini dengeleyerek, onları itip kakacak ya da yere serecek bela arayan çocuklar karşısında sağlam durabileceklerdi.
Bu andan itibaren, bir meydan okumayla karşı karşıya kaldığınızda, karından nefes almak şeklindeki fiziksel eylemle bütün ağırlığınızı o noktanızda toplamak şeklindeki zihinsel eylemi birleştirin ve bunu aloha sunmak şeklindeki manevi kararınızla bütünleştirin. İnsanları, size davranış şekillerinden bağımsız olarak nezaketten yaşatmayı tercih ederseniz, bu dünyada nasıl olmak istediğinizi belirlemeyi başkalarına bırakmadan kendiniz karar vermiş olursunuz. Thomas Cariyle şu 280 sonuca varmıştı: “İyiden yana manevi bir kuvvet olma kararlılığınız, bütün karşılaşmalarınızı olumlu bir şekilde etkileyecek ve her günkü yaşamınıza çok daha fazla neşe katacaktır.”
 
Hemen Sor
Yükleniyor...