Blog yazılarımızı okumak için tıklayın

Mutluluğun Sırları - Kontrolü Paylaşın

Tarih: 20.03.2023 09:00
Mutluluğun Sırları - Kontrolü Paylaşın
Kontrol mücadelelerini nasıl aşabileceğinizi bilmek ister misiniz?
Kontrolü ele almak yerine paylaşmak fikriyle beni ilk tanıştıran akıllı bir taksi şoförü oldu. Waikiki’deki seminerimiz geç saatte sona ermiş ve Maui’ye dönüş uçağına yetişmek için sadece bir saatim kalmıştı. Hemen bir taksiye atlatıp sürücüye acelem olduğunu söyledim. Civarı benden çok daha iyi bildiği aşikârdı. Ama dönüp saygılı bir şekilde bana sordu: “Anayoldan da Nimitz otoyolundan da gidebiliriz. Hangisini tercih edersiniz?”
“En çabuk hangisinden gidebiliriz?” diye sordum. Başını kibarca sallayarak, “Siz seçeceksiniz” dedi. Birini tercih ettim ve yola çıktık. Kararı niçin benim vermemi istediğini merak etmiştim. Bunu kendisine sordum.
Şöyle açıkladı: “İnsanların acelesi olduğunda güzergâhı be- 180 nim seçmemin yanlış olduğunu öğrendim. Yolcular trafikte takılıp geç kaldıklarında, bunun benim yüzümden olduğunu düşünüp bana kızıyorlar. Eğer hangi yoldan gideceğimizi yolcu seçerse ve herhangi bir nedenden geç kalırsak, beni suçlamak yerine sorumluluğu ister istemez kendileri üstleniyor.”
Seçenekleri Koyun ve Karar Almalarım İsteyin
“Bir kararı destekleyip desteklemeyeceğimiz bizim adımıza mı, yoksa bizimle birlikte mi alındığıyla çok ilgilidir.”
                                                                                                                                        - TONGUE FU DÜŞÜNCESİ
Bugünden itibaren, başkalarını da ilgilendiren önemli bir karar almak zorunda olduğunuzda, bunu tek başınıza sonuçlandırıp bir oldubitti halinde sunmayın. Böyle yaparsanız, başka bir seçenek olmasa bile, etkilenecek insanlar karşı çıkacaktır. Niçin? Çünkü kendileriyle birlikte değil, kendilerine rağmen yapılmaktadır.
Bunun yerine, her ikisi de aynı şekilde kabul edilebilir olan iki farklı seçenek saptayın, gruba her ikisini de sunun ve bir karar almalarını isteyin. İlgili kişiler kendileri almış olduğu için karardan çok daha mutlu olacaklardır
İşiniz halkla ilişkilerle ilgiliyse, bu tekniği hiç akıldan çıkarmayın. Müşterilere ne yapmaları gerektiğini söylemek yerine, onlara iki seçenek sunun ve hangisini tercih ettiklerini sorun. “Gelecek Pazartesi saat birden önce bir randevu vermemiz mümkün değil” demek yerine, “Size Pazartesi saat bir ya da üç için bir randevu verebiliriz. Hangisini tercih edersiniz?” diye sorun. “Konser iptal edildiği için paranızı geri ödemek zorundayız” demek yerine, “Paranızı geri mi ödeyelim, yoksa bu hakkınızı sonbahar konserleri dizisinde kullanmayı mı tercih edersiniz?” diyebilirsiniz. İnsanlara tercihte bulunma olanağı vermeniz kendi adımlarının sorumluluğunu üstlenmelerini mümkün kılar ve gelişmeden daha büyük bir tatmin elde etmelerini sağlar.
İnsanları Sürecin Bir Parçası Haline Getirin
 ‘‘İnsanlar, başkalarının bulmuş olduğu nedenlere oranla kendi keşfettikleri nedenlerden daha çok ikna olurlar.”
                                                                                                                                                         - BLAISE PASCAL
Bir seminer grubunda bu kontrol konusu tartışılıyordu. Bir bey, siz grubun çıkarına davranıyor bile olsanız, insanların, kendilerini dışlanmış hissedecekleri için liderliğinizi takdir etmeyeceği ve karar alma sürecine katkıda bulunma olanağına sahip olmadıkları için muhtemelen ayak direyecekleri düşüncesinden özellikle etkilenmişe benziyordu
Şöyle dedi: “Bunu geçen yıl bilmiş olmayı çok isterdim. Büyük oğlum sonbaharda üniversiteye başlayacaktı ve ben de, hep sözünü edegeldiğimiz uzun bir tatil gezisine çıkacaksak bunu ancak bu yaz yapabiliriz, diye düşündüm. Karayolları haritasını önüme serip Amerika’daki bütün gezi güzergâhlarını inceleyip seyahat programımızı belirlemek ve gerekli rezervasyonları yaptırmak için saatlerimi harcadım.
“Sonunda büyük gün geldi. Karavanımıza atlayıp Kaliforniya’dan yola çıktık. Daha on kilometre gitmemiştik ki, küçük kızım, ‘Disneyland’e ne zaman gideceğiz, babacığım?’ dedi. Kendisine gitmeyeceğimizi, çünkü temmuzda çok kalabalık olduğunu, saatlerce kuyruk bekleyemeyeceğimizi anlattım.
“inanamadı, ‘Disneyland’e yarım saat mesafedeyiz ve gitmeyeceğiz?’ Kendisine, iki gün sonra Büyük Kanyon’da olmamız gerektiğini, bu yüzden şimdi zaman kaybedemeyeceğimizi söyledim. Tahmin edebileceğiniz gibi, bu karar hiç hoşuna gitmemişti, bütün gün homurdandı durdu.”
Öyküsünü şöyle sürdürdü: “Hiç Los Angeles ’den doğu tarafından çıktığınız oldu mu? Gözünüzün görebildiği her yer kızgın çölden ibarettir, eriyen asfaltın üzerinde sıcak hava dalgaları titreşir. Bütün arzumuz bir an önce kamp yerine varıp yüzme havuzunun sularına dalıp serinlemekti. On iki saat yolculuktan sonra nihayet kamp yerine vardığımızda, kaydımızı yaptırıp hemen havuza koştuk... Bir de ne gördük: Havuzun dibi çatlamış ve içinde bir damla su kalmamıştı!
Sonunda Büyük Kanyon’a vardığımızda büyük arabamızı park edecek bir yer bulamadık. Her tarafı dolaşıp park yeri aradım, sonunda canıma tak etti ve ben de arabayı yolun kenarına bıraktım. O an çekip çekmeyecekleri umurumda bile değildi. Onların olsundu!
“Yürüyerek kanyonun kenarına gittik. Küçük kızım büyük yarığa bir göz attıktan sonra dönüp bana baktı. Yüzünden, ‘Bunun için mi Disneyland’e gitmedik?’ sorusunu okumak zor değildi.”
Eğlenebiliyor muyuz?
“Başka birisinin başına geldiği sürece her şey eğlencelidir.”
                                                                                                                                                           - WILL ROGERS
Baba, tatil öyküsünü anlatmayı şöyle sürdürdü: “O andan sonra her şey ters gitmeye başladı. Ertesi gün arka koltuktan duyduğum tek şey sürekli şikâyetlerdi: ‘Ne zaman varacağız?’ ‘Daha ne kadar gideceğiz?’ Beni takdir etmediklerini, bana kızdıklarını hissediyordum. Oysa tatilimizi planlamak için ben saatlerimi harcamıştım. Birlikte eğlenebilmek için üç hafta işten ayrılmıştım. Sonunda dayanamayıp, karayolları haritasını alıp ikiye katlayıp havaya fırlattım. ‘Ben vazgeçiyorum, alın tatili kendiniz planlayın.’
“Sonra gerçekten de öyle yaptık. Günleri paylaştık. Bir gün kızımın, bir gün oğlumun, bir gün karımın, bir gün de benim oldu. Herkes kendi gününde, akşam saat yediden önce varmamız ve önceden saptanan miktarda para harcamamız koşuluyla, nereye isterse hepimizi oraya götürebilecekti. Eğer birimiz o günü uyuyarak geçirmek isterse, herkes uyuyacaktı. Eğer yolda giderken bir canlı yılan şovunu izlemek isterse, durup hepimiz izleyecektik.
“Biliyor musunuz? Bu tatilde aile olarak birlikte hayatımızın en güzel zamanını geçirdik. Geç de olsa tatillerden niye zevk almadıklarını öğrenmiştim. Çünkü kendi tatillerine değil, benim tatilime çıkıyorlardı.”
Bu beyin öyküsünü birçok kez anlattım ve bir tepki almadığım hiç olmadı. Aynı şey birçok insanın başından geçmiş. Bir seferinde, gene bu öyküyü canlandırırken, bir bayan kızgın bir tonla söze girdi: “Bizim ailemiz de işte tam böyleydi. Aynı şeyi biz de yaşadık. Babamız New England’da gezip güz yapraklarını seyretmemiz için bir karavan kiralamıştı. Babamın şanssızlığına, arabada bir televizyon da vardı ve General Hospital dizisindeki Luke ile Laura’nm düğünü bizim açımızdan ağaç kümelerinden çok daha ilginçti. Babamın ön koltuktan arkaya dönüp, ‘iki bin papeli ben bu uyduruk dizileri seyredesiniz diye saymadım, şimdi o aleti kapatın ve gelip yapraklara bakın ’ diye bağırmasını hiç unutmayacağım.”
Bu öykülerdeki ebeveynler gibi, sizin de, bir şeyi örgütlemek için bir sürü zaman ve çaba harcadıktan sonra teşekkür yerine sadece şikâyet ve sızlanmalarla karşılaştığınız hiç oldu mu? Eğer durumun kontrolünü kendileri değil de siz elinizde tutuyorsanız, insanlar genellikle şükran duymayacaktır. Eğer kontrolü elde tutmak yerine paylaşmayı öğrenebilirseniz, o zaman bunun kendi tatilleri olduğunu düşüneceklerdir
Bir durumun sorumluluğunu taşımanız bütün kararları kendinizin alması gerektiği anlamına gelmez. Anlaşmazlık konularını çözüme ulaştırmak için durumu araştırın, adil ilkeler belirleyin, mantıklı seçenekler sunun ve ilgili kişilerin karan almasını sağlayın. Nihai sonuç bazılarının hoşuna git­meyebilir, ama kararı ortaya çıkaran sürecin bir parçası olmuş oldukları için, onu kabul etmeye daha istekli olacaklardır. Mevcut koşullarda bunun mümkün olan en iyi karar olduğunu kendi gözleriyle göreceklerdir.
Kontrolü Vermek ve Almak
 “Hepimiz beklenmedik bir karşılaşmada üstte kalmaya çalışırız. Öteki kişiye galebe çalmayı başarır ve bizim görüşümüz egemen olursa, kendimizi güçlü hisseder ve psikolojik bir üstünlük duygusu yaşarız.”
                                                                                                                                                     - JAMES REDFIELD
İkili ilişkilerde öteki kişinin üstüne çıkma dürtüsüne, bu yıkıcı arzuya karşı uyanık olun. Başka birisinin zararına elde edebileceğiniz herhangi bir psikolojik üstünlüğün tamamen geçici olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Odetta’nm dediği gibi, “Kendimizi ne kadar iyi hissedersek, uzun görünmek için başkalarının tepesine vurmaya o kadar az ihtiyaç duyarız.” Bunun tersi de doğrudur. Başkalarına vurmak yerine onlara yardımcı olmaya ne kadar çok çalışırsanız, kendinizi o kadar iyi hissedersiniz.
Öteki insanları rakip değil ortak ve yoldaş olarak görün. Klasik tarzda tepeden bakarak iletişim kurmak yerine, işbirlikçi çözümler arayın. Öteki insanlara galebe çalmaya çalışmak yerine, kendinizi herkesin kazançlı çıkacağı sonuç ve durumlar yaratmaya adayın. Bertrand Russell’ın dediği gibi, “Ya birlikte var olacağız ya da hiç var olmayacağız.”
Seminerlerimin birinde bir borsa brokeri söz alıp şunları anlattı: “Ben buna inanıyorum, ama çevremdeki insanlar bunu kesinlikle kabul etmiyor, işletmecilik okullarında şirket merdiveninin tepesine tırmanma konusunda öğretilenlerin ışığında, sizin anlattıklarınız boş laftan ibarettir. Finans sektörü son derece rekabetçidir. Benim çalıştığım firma bir kurtlar sofrasıdır. Üretmezseniz kendinizi kapının önünde bulursunuz. Hepimiz aynı müşteriler ve aynı promosyonlar için rekabet ediyoruz. Bir yerde, Wall Street filmindeki “Hırs iyidir” diyen o Gordon Gecko gibi olmak zorundasınız.
Aynı seminerdeki bir kadın söze katılarak, “Ben de aynı şekilde düşünüyorum” dedi, “Eğer başkaları bizi kontrol etmeye çalışıyorsa elimizden ne gelebilir? Biz herkesin kazançlı çıkacağı hayatlar yaşamak isterken, çevremizdeki insanlar aynı ilkeleri benimsemiyorsa ne yapabiliriz?”
Bu kitabın dördüncü kısmı bu konulan ele alıyor. Başkaları kaba ve rekabetçi davranırken sizin kibar ve işbirlikçi olmayı nasıl sürdürebileceğiniz ve nasıl kendi adınıza ayağa kalkıp hayır diyebileceğiniz üzerinde duruyor. Etrafınızdakiler tersini yaparken değerlere dayalı bir yaşamı nasıl sürdürebileceğinizi öğreneceksiniz.
 
Hemen Sor
Yükleniyor...