Blog yazılarımızı okumak için tıklayın

Mutluluğun Sırları - Emretmeyin Rica Edin

Tarih: 12.03.2023 09:00
Mutluluğun Sırları - Emretmeyin Rica Edin
Emir almaktan hoşlanan birisini tanıyor musunuz? Herhalde, hayır.
 Şu cümlelere bir bakın: “Sonra geri arayın!” “Bana hesap numaranızı verin!” “Bunu George’a sor!” Bu tür emir kiplerini duyduğunuzda içinizden kükremek gelmiyor mu? Bunun niçin böyle olduğunu hiç düşündünüz mü?
Mecbur Olmak mı, İstemek mi?
 “Kendi iradesine rağmen ikna olmuş birisi hâlâ aynı görüştedir.”
                                                                                                                                                                   - ANONİM
Sabah uyandığınız andan gece yatana kadar geçen süre içinde sadece iki nedenden dolayı herhangi bir şeyi yaparsınız. Bunu bir düşünün. İnsanlar bir şeyi ya mecbur oldukları ya da istedikleri için yaparlar.
Eğer bir şeyi yapmaya mecbursanız (yoksa sonuçlarına katlanmanız gerekecektir) yaparsınız. Yaparsınız ama isteksizce, içerleyerek ve direnerek yaparsınız. İnsan bir şey yapmaya zorlandığında bazen bundan büyük öfke duyar. Hatta acısını çıkarmak ister. Bir şeyi ancak isteyerek yaptığınızda gönüllü olarak harekete geçersiniz.
O nedenle talimatları ricalar ya da öneriler şeklinde sunmak büyük önem taşır. Bir emri öneriye dönüştürmek, insanların zihinlerinde bir burgaç gibi işleyen mecburiyet çerçevesinden rahatlatıcı istek çerçevesine geçmesini mümkün kılar.
İnsanlar talimatlarını sorular şeklinde ifade etseler kendinizi ne kadar rahat hissedeceğinizi düşünün. “Kendisi şu anda dışarıda. Sonra geri arar mısınız, yoksa bir mesaj mı bırakmak istersiniz?” “Bana hesap numaranızı verebilir misiniz?” “Bu projeden George sorumlu. Şu numaradan kendisini ararsanız size gerekli bilgileri verebilir.”
Özerklik; “kendi kendini yöneten özgürlük” ya da “kendi kendini yönetme niteliği veya durumu” olarak tanımlanmaktadır. Herkes özerk olmak ister ve hiç kimse bunun elinden alınmasını hoş karşılamaz. Yukarıdaki örneklerdeki soruların size kendi kararınızı verme ve eylem hattımızı seçme fırsatı tanıdığım saptayabilirsiniz. Kendinizi sorumlu hissettiğiniz için işbirliği yapmaya çok daha açık olursunuz.
Kontrol mü, Tercih mi?
 “Sıradan nezaket nezaket değildir.”
                                                                                                                                        - TONGUE FU DÜŞÜNCESİ
Bir atölye katılımcısı söz alıp şunları söyledi: “Ya eğer seçme olanakları yoksa ne olacak? Elemanlarıma talimatlara lütfen uymalarını rica edemem ki! Bu bir tercih değil, emirdir.” Bir başka katılımcı kendi görüşünü ekledi: “Eğer odasını toplamayı kendi tercihine bıraksam, oğlum bunu hiçbir zaman yapmaz.”
Bu kitaptaki diğer tekniklerde de olduğu gibi, bu fikir de efendiniz değil uşağınız olmalıdır. Kuşkusuz kontrolü ele alıp insanlara yapmaları gerekeni söylemek zorunda kalacağınız anlar olacaktır. Ne var ki, bu talimatları çatışmayı en aza indirecek bir şekilde aktarmak herkesin yararına olacaktır. Eğer komutları kibar bir şekilde iletirseniz, insanlar genellikle onlara ayak uydurmayı tercih edecektir.
Ayak uydurmak, eylemlerini bir başkasının isteklerine, bir kurala ya da zorunluluğa uyarlamak demektir. Eğer bir buyruğu özenli bir şekilde ifade etmek için çaba gösterirseniz, diğer insanların otoritenizi kabul etmesi çok daha olasıdır. İşbirliği yapmaya esinleneceklerdir, çünkü kural kendilerine dayatılmamakta, bir rica olarak sunulmaktadır.
Komuta mı, Nezaket mi?
 “Hayat o kadar kısa değildir, nezaket için her zaman zaman bulunabilir."
                                                                                                                                     - RALPH WALDO EMERSON
Aşağıdaki örnekleri inceleyin. Tatsız bir talebi yeniden formüle etmenin hazmını nasıl kolaylaştırdığını göreceksiniz.
EMİR
“Cuma günü eğitim toplantısına gelmeniz gerekiyor. Bütün yeni başlayanlar için zorunludur.”
“Bu projede Ven’le birlikte çalışacaksınız.”
“Arkadaşlarınla oyuna gitmeden önce çöpü boşalt.”
 “İzin bürosuna gidip şu formu onaylatacak ve sonra imza için bize getireceksiniz.”
RİCA - ÖNERİ
“Çalışma planınızı lütfen Cuma günkü eğitim toplantısına katılacak şekilde düzenler misiniz? Yeni başlayan bütün arkadaşlar hazır bulunacaklar.”
 “Bu projeyle ilgili olarak lütfen Ven’le temasa geçer misiniz?
 “Çöpü boşalttıktan sonra arkadaşlarınla oynamaya gidebilirsin.”
“İzin bürosu üçüncü kattadır. Orada bu formu onaylatıp bize geri getirirseniz hemen imzalarız”
Bir sekreter kız yazdığı mektupta şefinin atölye çalışmalarımıza katıldığından ve öğrendiklerini içtenlikle uygulamaya başladığından söz ediyordu. Sekreter kız yıllardır bu saldırgan adamla çalıştığını ve onun yüksek sesle yağdırdığı emirlerin ve ikide bir bağırmasının kendisini tükettiğini anlatıyordu. Her sabah önüne uzun bir yapılacak işler listesi koyuyor ve gün boyu talimat üstüne talimat yağdırıyormuş. “Bana Manuel’in telefon numarasını bul.” “Angie, toplantı gündemi on dakika sonra önümde olmalı.” “Bana o taslakları getir.”
Şöyle yazıyordu: “Programınızın ertesi günü yapılacak işler listesinin başına şöyle yazmıştı: ‘Angie, lütfen...’ Sonra da yapılacak işleri ayrı ayrı paragraflar halinde düzenlemişti. Odasından bana bağırmak yerine artık dâhili hattan arıyor ve Manuel’in telefon numarası sende var mı?’ ‘Lütfen, öğleden sonraki toplantının gündemini hazırlayabilir misin?’ ‘Taslakları getirebilir misin, lütfen?’ diye soruyordu. Birkaç kere de yerinden kalkıp isteğini belirtmek için masama geldi.
“Bu değişim beni hayrete düşürmüştü. Sonunda ne olduğunu sordum. Bana Unutulacak Sözler, Kullanılacak Sözleri anlattı. Kursunuz kendisini elemanlarıyla ve ailesiyle nasıl iletişim kurduğunu gözden geçirmeye esinlendirmiş. Yıllar içinde şefliğe, işitme mesafesindeki herkese bağıra çağıra emirler yağdırmayı âdet haline getirecek kadar alışmış olduğunu fark etmiş. Bu diktatörce tarzın kendisini birlikte çalıştığı ve yaşadığı insanlara nasıl yabancılaştırmış olduğunu görmüş. Ama hakkını vermek gerekir ki, yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretmek için vaktin hiç de geç olmadığına karar vermiş bulunuyor ve başkalarıyla iletişim kurarken daha kibar davranmak için bilinçli çaba gösteriyor, inanınız ki, kendisiyle çalışmak şimdi çok daha zevkli.”
İkaz Etmek mi, Sormak mı?
‘‘Öğretmen olmayı arzu edenlerin gerçek amacı kendi görüşlerini aktarmak değil, kafaları tutuşturmak olmalıdır.”
                                                                                                                                         - FREDERICK ROBERTSON
İkaz etmek aslında dırdır etmekten başka bir anlama gelmez. Ebeveynler ve eşler, çoğu zaman çocuklarının ya da birbirlerinin peşine düşüp neyi ne zaman yapmaları gerektiğini “hatırlatma” tuzağına yakalanırlar. “Yarın resim dersine bir çalışma götürmen gerektiğini unutma.” “Resitale hazır olman için piyano çalışman lazım.” “Akşamdan benzin alsan iyi edersin, ibre deponun boşalmak üzere olduğunu gösteriyor.” “Çiçekleri sulasan iyi olur, solmak üzereler.” Bu hatırlatmalar yardımcı olma amacını taşıyor olsa da, paylama etkisi yapar. Bu tür tav­siyeler alıcı kişiyi tepki göstermeye ve talebe uyum göstermede ayak sürümeye kışkırtır.
Daha ince bir yaklaşım, atılması gereken adıma ulaşmalarına yardımcı olacak yönlendirici sorularla insanların kendilerinin keşfetmesini kolaylaştırmaktır. Bu önceden düşünmeyi gerektirir, ama eğitimciyle buyurucunun arasındaki fark da buradadır. Eğitim yetiştirmek demektir. “Yarın resim dersine hangi çalışmayı götüreceksin?” “Resital hazırlıkların nasıl gidiyor?” “Arabada yarın seni işe götürecek kadar benzin var mı?” “Sence çiçekleri sulamak gerekiyor mu?”
Bu tür soruların atılması gereken adımı nasıl “kibar ve nazik” bir şekilde aydınlığa kavuşturduğuna dikkat edin. Şu andan itibaren onurlu bir şekilde yönlendirin. Burnu büyük bir şekilde başkaları adına düşünmek ve onların tepkisini çekmek yerine, kendi sonuçlarını çıkarmalarına yardımcı olun. Komutlarla girişimciliklerini öldürmek yerine, sorularla akıllarını tutuşturun.
 
Hemen Sor
Yükleniyor...